Soru ve yorumlar için madammarin@gmail.com

23 Eylül 2015 Çarşamba

Biz Kadınlar En Çok Kendimizi Erteleriz

-Yalnızsınız Madam. Dedi gözlerimin taaa içine bakarak.
-Benimki kalabalık bir yalnızlık ama. Dedim.
-Bu yine de sizi yalnız kılar. Uzun süredir sizi bekliyorum. Benimle gelin önce Almanya sonra İngiltere'ye gidelim. Size bir ay müddet blogunuzdan seçtiğiniz yazılardan bir kitap oluşturun ve yayınlayayım.

Hiçbir yere gidesim yoktu çünkü uzun süredir istediğim adamla nihayet adı konulmamış, arada sırada, kaçamak, gizli saklı da olsa yine de beraberdim ve biz kadınlar en çok kendimizi ertelerdik. Şu kitap işi biraz daha bekleseydi benim ilişkim ve keyfim daha ağır basıyordu. Biliyorum aptallık bu yaptığım ama ne yapayım, iki sokak uzağa bile gitmek istemiyorum CİHANgirden. Gözlüklü gözlerini gözlerime dikmiş, baştan aşağı siyah takım elbise giymiş, yayın evi sahibi kibar bey, benden cevap bekliyordu.

-Şu sıralar hiçbir yere ayrılamam, üzgünüm. Malum bir dergide ilişki danışmanlığı yapıyorum.
-Ama siz dünyaya açılmalısınız.
-Şimdilik açılmak istemiyorum. Daha sonra açılırım.
-Peki nasıl isterseniz Madam ama unutmayın siz yalnızsınız size yakışan da bu. Kimse için kendinize geç kalmayın.

Arkasından bakakaldım; haklıydı ama ne yapayım gitmek istemiyorum ''Cihan gir''diğinden beri hayatıma...

21 Eylül 2015 Pazartesi

Çok Kullanılmış Vajina Az Kullanılmış Beyine Karşı

 Bir arkadaşımın aracılığı ve ısrarıyla bir dergide ilişki sorunları olanlara yorum yazmaya başladım. Sıkıcı bir iş değil ve her gün gitmiyorum en azından, arada toplantılara gidip gelen maillere cevap veriyorum. İçlerinden ilginç olanlarını seçmemi istedi sürekli sırıtan sarışın erkek patronum, ben de öyle yaptım. Kelin ilacı olsa kendi başına sürer misali, ilişki yürütme özürlüsü, bağlanma sorunlusu, ihanet müptelası Madam Marin, ilişkilerini düzeltecek birilerinin hadi hayırlısı.

Gelen mailler hep ihanet, hep aldatma, hep ikilemde kalma... aman ne ilginç. İçlerinden biri ilgimi çekti. Mail şöyleydi:

"Sevgili Madam Marin, ben Ece yirmi yaşındayım sorum şu; benim vajinamın iç dudakları dışa çıkık. Erkek arkadaşım onları görünce bunu çok oynatmışsın, çok kullanılmış, yıpranmış ben seninle artık görüşmem dedi. Oysa ben daha önce kimseyle olmadım, inanın sadece mastürbasyon yaptım acaba mastürbasyondan mı hasar gördü vajinam? Sevgilimi nasıl geri kazanabilirim?

İşte bu da benim bu kızcağıza cevabım: Sevgili Ece, sen o sevgilin olacak moronu unut gitsin. Vajina kendine has bir organdır ve elletmekle ya da mastürbasyonla hasar görmez. Herkesinkinin şekli de dudakları de değişik ve kendine özeldir. Ayrıca sor bakalım ona o hiç elletmemiş mi? Biz erkeklerinkine bakıp ne kadar kullanıldığını sorgulayabiliyor muyuz? Bunu gösteren bir ip ucu var mı? Belki biz de az kullanılmış penis istiyoruz olamaz mı? Sen takma o salağı kafana, vajinanla da istediğin gibi oyna. Böyle adamlardan uzak durun bunlara mı kaldınız ya...

Ne deseydim ben Madam Marin'im dayanamadım. Sırıtık patronum bayıldı cevabıma, umarım kızcağız da dinler sözümü de dudaklarını içeri yapıştırmaya kalkmaz. Çok kullanılmışmış az kullanılmış beyinden çok kullanılmış vajina daha iyidir daima.

Aynaya Yansıyan Marin

 Kızıl saçlı bir kadın varmış. Yalnız yaşarmış. Aşıkları olurmuş arada ama o sadece birini severmiş, onu bekler, sadece onunla gerçekten sevişirmiş. Diğerleriyle ise arada oyalanır, oynar, zaman geçirirmiş. Marin miş adı. Güzelmiş, yalnızmış, hırçınmış. Marin, sevdiği adamla dışarıda görüşemez, elini tutup benim diyemezmiş çünkü adam evli ve çevresinde saygın biriymiş, Marin ise adı çıkmış bir güzel.

Önceleri iftira atmışlar Marin'e o da demiş ki madem öyle sizin uydurduğunuzdan da fazlasını yapıcam, yapmış da. Merak etmeyin demiş hakkımda duyduklarınız duymadıklarınızın yarısı bile değil. Zamanla yalanlar gerçek, gerçekler hançer, hançer de aşka dönüşmüş. Marin öyle bir çıkmaza düşmüş ki adını temize çekmek şöyle dursun an gelmiş kendi bile inanır olmuş uydurduklarına.

Adam onu sevmiş sevmesine de sahip çıkmamış, utanmış Marin hakkında çıkan söylentilerden, çekinmiş gerçekliğinden, inanmış yalanlara çünkü bazı yalanlar çok yakınmış inanılmaya. Ve Marin'i hep kapalı kapılar ardında sevmiş, sarmış, küle çevirmiş her gün ışığı vurduğunda. Marin anlamış ki adam yalnız kaldıklarında adam, kalabalıkta ise diğerlerinden farksız. Ardından fısıldayanlara karşı sessiz, savunmasız. Böyle aşk olmaz, böyle sevgili olmaz demiş ya benimlesin ya da onlardan birisin.

Marin, bir sabah sessizce kaybolmuş ortadan, ardından tek iz bırakmadan. Hakkında çok söylenti çıkmış ama gerçek hiç ortaya çıkmamış. Marin aslında hep o adama ait olmuş, hep onu beklemiş, hep onu sevmiş bütün o dedikodular onu kıskananların, bir yere koyamayanların uydurmasıymış, Marin da bu oyuna katılıp onlarla dalga geçmiş ama sevdiğinden olmuş. Yalanlara yenilince de çekmiş gitmiş.

Marin, kızıl saçlı, hakkında söylenenler yaşadıklarından fazla çoğunlukla da alakasız, asla ona sahip çıkamayacak bir adamı bekleyen bağımsız bir kadın; ne çok Madam Marin var etrafta.

15 Eylül 2015 Salı

Sevişirken Birinin Gözlerine Bakmayalı Ne Çok Olmuş Meğer

 Birinin teni tenine karıştığında, ruhu da ruhunla buluşur, bütün olursun ya bize de öyle oldu. Bazen sadece sekstir, tenler karışır gibi olur ama ruhlar yabancıdır, yabancılarsın. Onunla her şeyiyle alıştığım, tanıdığım, yıllardır aradığım ama hep varlığını tattığım bir ruh ve bedene karıştım. Hem de ne karışmak.

Dediği gibi yarım saat sonra geldi. Üzerimde içimdeki sesin direktiflerinin aksine sadece askılı mini siyah elbisem vardı. Onu dinlesem bana jartiyer giydirecekti ama Cihan'ı tanıyordum, o benden Madam Marin olduğum için korkup kaçmıştı, şimdi ona kim olduğumu hatırlatıp ürkütmek istemedim. daha doğal ve masum görünmeliydim.

Eve girdiğinde hiç konuşmadık, sadece birbirimize gülümsedik. Aynı sırrı bilip de uzun süre saklamış, artık ortaya çıktığı için rahatlamış iki insanın bakışı vardı bakış ve gülüşlerimizde. Bana sarıldı, kollarındayken güvenin ne olduğunu hatırladım yeniden. Hiç direnmeden, sormadan, sorgulamadan bıraktım kendimi kollarına. Öpüşü yumuşak, dudakları sıcaktı. Boynumda dolanırken içimde ateş dolaştı, Göğüslerime inince ateş daha aşağılara indi ve dili nihayet o ateşi bacaklarımın arasında yakaladı. Çok tanıdıktı ama çok da yeni. Her hareketinde binlerce kez tattığım hazzı ve deneyimi sanki yeni yaşıyormuşum gibi oluyordum. Onunla yenileniyordum adeta hayatımda ilk kez sevişiyordum. içimde hissettiğim onun ruhunun ete bürünüp benimle bütünleşmiş haliydi.
Sıcaktı, sertti, beni deliyor, deşiyor, içimde bana ait her şeyi uyarıp, beni ona bağlıyordu.

Yavaştan hızlıya, yumuşaktan serte, her şeyin ilk kez yaşandığı, sesimin içimin en derinlerinden dudaklarıma sürüklendiği oradan da kesik kesik çığlıklar halinde çıkıp, beni geçmişe bağlayan tüm pişmanlıkların, hataların, keşkelerin dışarı çıktığı bir geceydi. Sevişirken birinin gözlerine bakmayalı ne çok olmuş meğer. Sevişirken gözlerine baktım, kokusunu duydum, aklıma kazıdım. Ben alışmayı sevmem, yaralayıcıdır, her alışkanlık alışan kişiye zarardır. Bu adamın beni böyle sevmesine alışacaktım, şimdiden anladım.

Şehvet Ve Karamel

 Gecenin üçü hatta üç buçuğu, bir ses beni uyandırdı.
- Uyan ben sıkıldım!
Sen kimsin demiyorum, kim olduğu çok belli içimdeki ses uyanmış, ne zamandır konuşmuyordu ben de rahattım. Durdu durdu gecenin en karanlığında uyanacağı tuttu.
- Ne istiyorsun bu saatte?
-Sıkıldım eğlendir beni. Sen daha eğlenceliydin eskiden.
-Uykum var, sus da uyuyayım sabah eğleniriz.
-Hayır ben şimdi istiyorum.
-Ne yapayım peki?
-Ara onu!
-Kimi?
-Kimi olduğunu biliyorsun bana numara yapma kaltak! Kalk ara hemen.
-Çok da sertsin, hem sen kimsin de bana emir veriyorsun?
-Ben senim sen de ben. Ve ikimizde onu istiyoruz neye direniyorsun ki?
-Ama adam evli hem de yeni evlendi.
-Senden kaçmak için ona sığındı çoktan da pişman oldu, ara çağır şunu.
-Bu saatte mi? Karısı da uyanır, yan yana uyur evliler unuttun mu?
-Mesaj at o zaman.
-Ne yazayım? Uyuyor musun mu?
-Aman ne komik, ben söylerim sen yaz.

Gecenin üç buçuğu, yatağımdan kalkıp, uykulu gözlerle telefonumu buluyorum.
-Söyle ne yazayım?
-Saklanacak yer kalmadı ben çoktan sobelendim.
-Ne?
-Sen yaz o anlar.

Yazıp gönderiyorum. Pat diye cevap geliyor.
"Seni kokundan buldum."
Cevap yazıyorum: "Ne kokuyorum peki?"
"Aşkın acı, genzi yakan, günlerce sinip kalan tapılası kokusu, sen yasaklanmış, tövbe tutmaz, şehvet kokuyorsun ve biraz da karamel."
"Yanıma gel."
"Yarım saat sonra oradayım."
-Mutlu musun geliyor işte.
-Evet nihayet eğleneceğim.
-Gidip bir duş alayım o gelmeden.
-Dur! Kokunu seviyor unuttun mu? Ama üzerine seksi bir şeyler giy.

Emirlerine uyuyorum içimdeki sesin malum onu kızdırınca susup beni cezalandırıyor, hayatım da çok sıkıcı oluyor. Neden heyecanlandıysam bu kadar? Yarım saat de geçmek bilmez şimdi.

6 Eylül 2015 Pazar

Madam Marin'in Tayland Notları

 Yazın ortasında kafama esti Tayland'a gittim. keyif benim kahyası da benim nereye istersem giderim. Evet, fazlasıyla sıcaktı ve yağmur mevsimiydi ama benim şansıma orada olduğum süre içinde fazla yağmur yağmadı. Neden gittim? Gezmek için, değişiklik olsun diye, masaj yaptırmaya, kaplan sevmeye, meşhur seks hayatı hakkında gözlerimle görüp size bilgiler vermeye, tapınaklarında arınmaya... gittim işte canım istedi gittim.

Öncelikle dışarıda bir fırının içinde, alış veriş merkezleri, oteller ve özellikle hava alanında da bir dondurucuda dolaşıyor gibi hissedeceğinizi bilin. Dışarısı ne kadar sıcaksa içerisi o kadar soğuk, köklüyorlar klimaları ben bildiğiniz hava alanında titredim ve bir kaç avm de de. Neyse yemekleri: çok fazla turist olduğundan müslümanlara uygun yiyecek servisleri var yani domuz etsiz, bunun dışında deniz ürünlerini denemenizi tavsiye ederim. Dışarıda pişen ve satılan çokça yiyecekleri var ama tuhaf baharat kokusundan dolayı pek hoşlanacağınızı sanmıyorum. Sadece bir güzel kokulu dışarıda satılan yiyeceğe rastladım o da böcek çeşitleri idi. Nedense kokuları iyi ama görsel şölen felaket, hamam böceğinden akrebe, devasa çekirgelerden kakalaklara çeşit çeşit pişmiş böcek.

Bangkok, büyük ve merkezi şehirleri, alışveriş için mükemmel, Pattaya ise seks pazarının en çok aktığı yer tabii bu Bangkok için de geçerli. Ben Pattaya'ya meşhur Walking Street'i görmeye gittim. Sizi ilgilendiren kısım şimdi geliyor işte. İstiklal Caddesi gibi bir cadde sağlı sollu barlar var bu arada çok iyi müzik yapan rock barlar var mutlaka girin. Arkadaşlarla, aileyle, çoluk çocuk giden çok kişi var. Dolayısıyla öyle ortalıkta seks yapanlar, yok efendim çocukları yiyen yaşlı adamlar, çıplak gezenler falan yok. Her şey kapalı kapılar ardında. Ne yazık ki pek güzel kadına ya da yakışıklı erkeğe rastlamadım. Sadece travestileri güzel onlarında çoğu ameliyatsız. Kimi para bulamadığından malum cinsiyet değiştirme çok pahalı bir ameliyat kimi de müşteriler penis de istiyor diye ameliyat olmamış.

İçeride canlı seks showlar olan bir sürü bar var. Elbette neredeyse hepsini gezdim. Dikkat edin kapıda içkileri çok ucuz söyleyip içeride kazıklamaya çalışanlar oldu. Klasik showların yanında striptiz, canlı seks, kadın kadına seks, kadınların içlerine incik boncuk sokup çıkartması gibi biraz daha ilginç bir showa tek bir yerde rastladım. Minik bir Tayland'lı hatun önünde boy boy penisle önünüze gelip hangisini sokayım diyor siz de aha bu sana iyidir sok da görelim deyip işaret ediyorsunuz. O da dikiyor bacakları önünüzde sokup sokup çıkarıyor. Bir travesti abla da gözlerimin önünde iri yarı bir turistin önce ağzına verdi sonra domaltıp münasip yerine. Adamın zevkten iniltilerini şu sevgili kulaklarım bizzat duydu. İsteyen turist çiftler de sahneye çıkıp olaya dahil oluyordu. Ne yazık ki fotoğraf çekmek yasaktı yoksa ne görüntüler yakalardım ah ah.

Masaj çok iyi, her gün masaja gittim hem de günde üç kez falan. Kaplanlar çok güzel özellikle yavruları, gerçek bir kaplanı okşamak tarifsizdi. Salı günleri Pattaya pazarı var kaçırılmaz. Seks turizmi için pek iyi şeyler söyleyemiycem. Bana çok ilginç gelmedi bir de bir yerin başına gelecek en kötü şey olmuş seks işçiliği deyince hemen orada bitiveren Ruslar etrafı sarmış. Walking Street Rus fahişeler ve onların pezevenleriyle dolmuş böylece oranın mistik havası da biraz kaybolmuş. Bir de beni Rus sanıp konuşmaya çalışanlar çok oldu iyice sinir oldum. Bir yeri Rus bastıysa oradan hayır gelmez. Ama bunun dışında değişik keyifli bir yer travestileri ve travesti showları gerçekten çok güzel.

Aman Sahibem Görmesin Kızar!

 Uzun süredir tanıdığım ressam bir arkadaşımın sergisine gittim. Nişantaşı'nın sanat ve kalite kokan bir galerisinde, çok kalabalık olmasa da nezih bir topluluğun bulunduğu bir sergiydi. Yalnız gittim, oradan da başka bir arkadaşıma uğrayacaktım çünkü. Bizin ressam arkadaş ellilerini devirmiş, efendice, sessiz sakin, sanatçı nazikliği taşıyan biridir. Aynı zamanda da iflah olmaz bir köledir. Ne zamandır bana sahibem ol der durur; ben de hiç bir ilişkiyi adam akıllı yürütemiyorum, kimseyi sahiplenemem derim buna. Belki arada oyunlar oynanıp, görevler verilebilinir, o şekilde kullandığım sözde bir kölem de var aslında ama ciddi anlamda ve uzun süreli sahibe- köle ilişkisi bana göre değil neyse, gittim bunun yanına tebriklerimi sunacağım, etrafını korku dolu gözlerle süzmeye başladı.

- Ne oldu? Tedirgin görünüyorsun.
- Aman efendim sahibem de burada sizin benimle konuştuğunuzu görmesin.
- Görse ne olacak? Senin sergin değil mi bu belki bir şey sorucam ya da satın alıcam, yasak mı seninle konuşmak?
-Size olan ilgimin farkında şimdi bizi görürse kızar, çok da kıskançtır aman diyim efendim.
- Ne diye beni davet ettin o zaman be adam!

Ve yanımıza meşhur sahibe yaklaşıyor daha doğrusu köle ressamın korku dolu bakışlarından o olduğunu anlıyorum. Bu kadar korkunca ben de 1.80 boylarında, elinde kırbacıyla dolaşan, deriler içinde, sert görünümlü bir kadındır diye düşünmüştüm; gele gele 1.50 boylarında yeni yetme, cılız, üzerinde dandik bir kotla t shirt olan, kızcağızın teki geldi. Tutamadım kendimi;

- Bu mu sahiben? dedim.
Kız da o gariban halinin aksine sert görünmeye çalışarak ve cılızdan çıkan sesini de kalınlaştırma çabasıyla.
- .....Cığım bu baaayan kim? dedi.
- Ben Madam Marin'im .....cığın beni çok iyi tanır sana da kim olduğumu anlatır. Bu arada resimleri çok beğendim ama korkacaksan hak edecek birinden kork, köle olacaksan da değecek birine köle ol be canım. deyip, arkamı dönüp galeriden çıktım. Ne yapayım tutamadım kendimi. Madem bu fareden korkuyorsun neden oraya aslan çağırıyorsun? Böyle olacağı belliydi yok sahibem görmesin, yok kızar, yok kıskanır. Kırbaçlamıştır akşam bizim köle ressamı herhalde minyatür sahibesi, kırbacı kaldırabildiyse tabii.





Tek Gecelikse En Büyük Boy Olsun

 Erkek penisinin ideal boyutuyla ilgili bir anket düzenlenmiş. Kadınları toplamışlar boyut boyut gösterip seç bakalım demişler. İki seçenek hakları var birincisi tek gecelik için bir boyut. İkincisi ise uzun süreli ilişki için. Tek gecelik ilişki için çoğu kadın 20-22 cm arası olan ve genişliği de 7 cm üzeri olan penisi seçerken, uzun süreli ilişki de çoğunlukla 13-13 cm arası kalınlığı da dört parmak boyunu geçmeyenler tercih edilmiş.

Bunun nesi garip? Her kadının mantığı aynı çalışıyor. Çıkan sonuç bu. Tek seferlik, şöyle kendisine bir hediye armağan ettiği, kaçamağın dibine vuracağı zaman en büyük boyunu seçer tabii ama mesele uzun vadeye gelince, yıpranma payını düşünmek zorunda. Ne de olsa bu da bir organ. Her defasında bu kadar zorlanamaz, açılamaz dahası genişleme sorunu var ki değmeyin gitsin. Gerçi genişler daralır ona göre yapılmış ama sürekli büyük bir penisle muhattap olan vajinada hasar illa ki oluşacaktır.

Kısaca boyutu kafaya takan erkekler için anket sonuçları ortada; kafanıza takmayın. Penisiniz fazla kallavi değilse en fazla sizinle kaçamak yapılmaz ciddi ilişki yaşanır bence bu hiç de kötü değil.

Kimler Geldi Kimler Geçti

   Kimler Geldi Kimler Geçti… Benim hayatımdan değil oralara hiç girmeyelim.   Netflix’teki diziden bahsediyorum. Serenay Sarıkaya’nın Leyla...