Pazartesi akşamı bizim orada elektirikler kesildi, yandaki binanın trafosuyla ilgili bir durum varmış, onu yaparlarken bizi bozdular. Neyse nasılsa jenaratör var dedim, demez olaydım o da kafayı yemez mi! Elektrik gelir gibi oluyor, gidiyor, geliyor, gidiyor, elektrik resmen bize git gel yapmak suretiyle tecavüz ediyor. Minel vardı evde bir de ben, dedim en iyisi sigortaları kapatalım, bu tutturdu yok ben korkarım, birkaç ışık açık, düzelir umuduyla bekliyoruz. Hal öyle felaket bir durum aldı ki, bildiğin Cihangir'de pavyon levhasına döndü ev. Işık aç kapa yapar gibi bir duruma geldi. Tüm apartman öyle tabii sadece biz değil. Karşı komşuya sordum ki daha önce hiç muhabbetim olmamıştı. Uzun boylu, suratsız bir adamdı. Adam meğerse, konuşkan, sempatik ve yakışıklıymış. Onun ev de pavyon neonu modunda bunu fark ettim. O da bildiği kadar durumu bana açıkladı ve bence sigortaları indirin ben öyle yapıcam dedi. Aklın yolu bir ne de olsa. Minel, diretti de diretti olmaz diye. Işık aç kapa, bir de gözümüzü almasın diye hafif turuncumsu bir ışık açmıştık, yani dışarıdan tam ev usulü pavyon modundayız. Bu iki de bir camdan bakıyor, başka binalarda durum nasıl falan diye. Bir adam buna el sallamış, yani bizim süper zeka Minel'e. O da durumu soruyor zannederek kötü demeye çalışarak geri bir el hareketi yapmış. Panik halde dolanıp duuruyor " Marin, sabaha kadar elektirik gelmezse ne yapıcaz? Ben uyuyamam karanlıkta, benimle uyur musun?" "Sakin ol Mineli gelir. Dur ben yaptığım mumlardan yakayım."
Nuri'yle mum yapma kursuna da gitmiştik, bakın durmadan gittiğimiz kurslar bir işe yaradı. Ben mumları getirdim yaktım, bizim pavyon neonu yanıp sönmeye devam ediyor. Elektronik aletler bozulmasın diye çoğunun fişini çektim, kapı çalındı. Apartmanda da elektrik yok, asansör çalışmıyor, nasıl çıktıysa yukarı gelen. Nuri ya da Stavros'dur diye düşünürken bir baktım ki yabancı bir adam kapıda. Göbekli olduğundan ve altı kat merdiven tırmandığından nefes nefese kalmış, tontirik, elli yaşlarında bir şey. Ben de herhalde elektirikle ilgili çalışan biri falan dedim ya da apartmandan birine geldi de kapıları karıştırdı ama elinde de bir torba var, içinde rakı şişesi var, onu o karanlıkta seçebildim.
-Buyurun, kimsiniz?
-Beni çağırdınız ya pencereden geldim işte.
-Kim çağırdı sizi?
-Ne bileyim bir bayan çağırdı.
Minel akıllısı yanımıza geldi.
-Ben çağırdım galiba, elektrikçi misiniz?
-Adam elektrikçiye benziyor mu Minel?
-Yav çekilin de içeriye geçeyim öldüm yorgunluktan, su versenize bana.
-Yürü git, içeri geçecekmiş; kimse çağırmadı seni yanlış anlamışsın.
-E bu kadın el etti bana, hem bu ne böyle disko mu burası? Müzik de yok.
Adam sürekli kapatıp açılan ışığa anlam veremedi tabii, pavyon desen değil, disco hiç değil, kadınlar var yollu değil. Nereye düştüm, o kadar da merdiven çıktım diye düşünüyor.
-Alın beni içeriye ne olur.
-Defol git, polis çağırırım! Diye bağırdım, karşı dairedeki komşumuz çıktı, adı Hakan'mış yeni öğrendim. Adamın üzerine yürüyünce bu şişkocuk merdivenleri üçer beşer indi o karanlıkta. Biz de Hakan'a teşekkür edip içeri girdik.
Ben hemen sigortaları indirdim, Minel daha fazla karşı koyamadı ve çakma pavyonumuz böylece kapandı. Mumları yaktık, sabahın dördüne kadar uyutmadığı için uyuyamadım. Şarjım da bitti, tamamen dış dünyayayla bağlantımız kesilmiş halde, bekledik. Sabah neyse ki her şey düzeldi. Pazartesi suskunluğum bu yüzdendi...
Nuri'yle mum yapma kursuna da gitmiştik, bakın durmadan gittiğimiz kurslar bir işe yaradı. Ben mumları getirdim yaktım, bizim pavyon neonu yanıp sönmeye devam ediyor. Elektronik aletler bozulmasın diye çoğunun fişini çektim, kapı çalındı. Apartmanda da elektrik yok, asansör çalışmıyor, nasıl çıktıysa yukarı gelen. Nuri ya da Stavros'dur diye düşünürken bir baktım ki yabancı bir adam kapıda. Göbekli olduğundan ve altı kat merdiven tırmandığından nefes nefese kalmış, tontirik, elli yaşlarında bir şey. Ben de herhalde elektirikle ilgili çalışan biri falan dedim ya da apartmandan birine geldi de kapıları karıştırdı ama elinde de bir torba var, içinde rakı şişesi var, onu o karanlıkta seçebildim.
-Buyurun, kimsiniz?
-Beni çağırdınız ya pencereden geldim işte.
-Kim çağırdı sizi?
-Ne bileyim bir bayan çağırdı.
Minel akıllısı yanımıza geldi.
-Ben çağırdım galiba, elektrikçi misiniz?
-Adam elektrikçiye benziyor mu Minel?
-Yav çekilin de içeriye geçeyim öldüm yorgunluktan, su versenize bana.
-Yürü git, içeri geçecekmiş; kimse çağırmadı seni yanlış anlamışsın.
-E bu kadın el etti bana, hem bu ne böyle disko mu burası? Müzik de yok.
Adam sürekli kapatıp açılan ışığa anlam veremedi tabii, pavyon desen değil, disco hiç değil, kadınlar var yollu değil. Nereye düştüm, o kadar da merdiven çıktım diye düşünüyor.
-Alın beni içeriye ne olur.
-Defol git, polis çağırırım! Diye bağırdım, karşı dairedeki komşumuz çıktı, adı Hakan'mış yeni öğrendim. Adamın üzerine yürüyünce bu şişkocuk merdivenleri üçer beşer indi o karanlıkta. Biz de Hakan'a teşekkür edip içeri girdik.
Ben hemen sigortaları indirdim, Minel daha fazla karşı koyamadı ve çakma pavyonumuz böylece kapandı. Mumları yaktık, sabahın dördüne kadar uyutmadığı için uyuyamadım. Şarjım da bitti, tamamen dış dünyayayla bağlantımız kesilmiş halde, bekledik. Sabah neyse ki her şey düzeldi. Pazartesi suskunluğum bu yüzdendi...