-Eh be Marin hala hazır değil misin?
Arkadaşım Şebnem kapıya dayandığında ne makyajlıydım ne de
giyinik. Cumartesi gecesi için gezme planları yapılmış, arkadaşlı, sazlı sözlü.
Hiç de o havada değilim de tamam demiş bulundum. İşin yoksa süslen. Neyse çok
makyaj yapmam ben, genelde hafif ruj, gözlerin etrafına siyah bir çizgi yeter.
Bu çizgi de bak bu gözlere bakarsan buradan çıkış yok mesajı vermek için
bulunmuş erkeklere. Eyeliner çekmek için bu kadar çabaya girmezdi yoksa hiçbir
kadın. Neyse giyindim, çıktık. Gideceğimiz yer, hoş, haifif müzikli bir arkadaş
ortamı. İyi güzel de, masanın bir kenarında tanıdık bir yüz var. Ve ben bu yüzü
gördüğüme hiç sevinmedim. Eskilerden biri…. Ne adını anmaya değer ne de
yaşadıklarımızı. Kızgınlığımdan anlayacağınız gibi bana yanlış yaptı zamanında.
Ben de görüşmeyi de selamı da kestim. Şimdi aynı ortamda selam versen bir dert
görmezden gelsen bir dert. Arkadaşıma kızıyorum çaktırmadan.
-Bu ne arıyor burada?
-İnan geleceğini bilmiyordum Marinim.
-Ben gidiyorum.
-Olmaz, saçmalama çok komik duruma düşersin.
-Haklısın.
Haklıydı… İyi de bununla burada olmak da istemiyorum ki.
Görmezden gelmek ayrı bir işkence, hele ki bakışlarını tenimde hissederken. Bir
de ben bu herife onun bana yaptığı gibi yamuk yapamadım, serde akreplik var
intikam alamadım, en çok da o da içime oturdu, kaldı. Ne yapayım şimdi? Burada ayağa
kalkıp, kafasında şişe mi kırayım? Bu durumlarda öfkeniz ne kadar hala kanlı
canlı da olsa, unutmuş, aldırmıyor görünmelisiniz ya o daha bir dert. Etraftaki
arkadaşlarla kakara kikiri yapıyorum. Hatta birine biraz fazla yapmışım kız
arkadaşı hemen tehlike sinyalleri çalmaya başladı, benim derdim başka halbuki.
Gecenin ilerleyen saatlerinde bu yanıma geldi. Kaçarı yok
gelecekti.
-Görüşmeyeli nasılsın? Neler yapıyorsun?
Bu soruya da oldum olası tilt olurum. Geleni yapıyorum kaçan
da pek yok zaten.
-İyiyim, yaşamaya ve çalışmaya devam.
-Bilirim işkoliğin tekiydin.
-Evet hala öyleyim, seviyorum çalışmayı.
-Ondan yaşlanmıyorsun. Biz hayat mücadelesi, sevmediğimiz
işlerde uğraş derken çöktük.
-Değiştir sen de ya da değiş bu senin elinde. Sevmediğin
hiçbir şeyde kalmak zorunda değilsin.
Burada sadece onun anlayacağı bir ima vardı. Sırf parası
için birlikte olduğu yaşlı bir kadın vardı hayatında ve eminim hala da vardır. Ondan
çok korkuyordu bir de rahata alışmak diye bir durum var, kadın buna bakıyor
neden bıraksın da benim gibi bir kadınla sırf aşk yaşayacak diye riske atsın?
İşte bu onun mantığıydı. Bu yüzden duygularını saklar, ruhsuz ve tepkisiz
yaşardı.
-Değişmek kolay değil, değiştirmek de.
Ben bundan intikam alacağım diye kafayı yedim ya yıllardır. Bir şey de
yapamadım hep dört ayak üzerine düştü, yoksa ciddi uğraştım. O kadına mesaj ya
da gizli mail atmaya çalıştım. Bunu işinden kovdurtmaya çalıştım. Hatta dövdürtmeyi
bile düşündüm. Dedim ya serde akreplik
olunca bazen saçmalıyor insan. Sonra baktım da zaten bu bulmuş belasını. O
kadınla olduğundan mı? Karmasının kirinin etkisi mi? Mutsuzluğa mahkum bir hali
vardı. Bir de ben neden uğraşıp da başımı ağrıtacaktım ki, iyi ki çok üzerinde
durmamışım, ne hali varsa görsün demişim, o da görmüş.
Küçük bir intikam da almadım değil gecenin sonunda. Bana
gelmek istedi, ben de olur dedim. Sonra da bir arkadaşın arabasına bindim,
gittim. Giderken de buna, camdan bir bakış atıp başımı çevirdim. Vakti zamanında ben
onu pür heves beklerken o bana aynısını yapmıştı. İyi oldu, o kadar da yapayım artık
değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder