Soru ve yorumlar için madammarin@gmail.com

11 Ekim 2016 Salı

Yanarım Ama Çabuk Sönerim

  Kimseyi takip etmeyi bakalım neler yapıyormuş demeyi sevmem umursamam takmam ama bazen adını hatırladıklarıma bakıyorum. Bazıları da listemde ekli çok girmesemde görüyorum arada hepsi nasıl da yaşlanmış, hayat nasıl da yıpratmış diyorum. Ben onlara göre baya iyiyim nerede okuyorsunlardan eczaneden gecikmeli panik durumlarımda gebelik testi alırken eczacının bakışından anlıyorum ne kadar genç gösterdiğimi. Bildiğin adult bir bireyim oysa. Çoluk çocuk, yıpratan bir koca ve fazla sorumluluğum yok diye yıpranmadım belki. Nuri kafana birşey takmıyorsun da ondan yaşlanmıyorsun diyor ama doğru değil bu kafama çok şey takarım rüyalarımda bile muhakeme halindeyim çok üzülürüm çok özlerim ama belli etmem. Buz dağı gibi alttaki büyük parça görünmez su yüzündekine bakıp aman Marin'in de dünya yansa abası yanmaz derler. Öyle değil işte ben hala on yedi yaşında sevdiğim çocuk için bile bazı bazı özlem duyarım. Bir şarkı çaldığında ya da birlikte gittiğimiz bir yerden geçerken mesela. Ölen yakınlarım için tuttuğum yas hiç bitmez içim kavrulmaya devam eder ama dışarıdan gülerim. Korkularım, paniklerim var en çok da kendimi unutmaktan korkarım nereden geliyorsa bu korkunun kökeni en büyük korkum bu. Yalnızlık umurumda değil ama unutulmaktan da korkuyorum orası kesin. O zaman neden yaşlanmıyorum diğerleri gibi sanırım biliyorum ben şeytanla anlaşma yaptım. İnsan bu tür şeyler sadece filmlerde olur sanıyor ama gerçekten de var oluyor böyle şeyler. Yirmi yaşındayım bir adam geldi yanıma çelimsiz zayıf 1.60 boylarında yan yana aynı boyda gibiydik yani. Üzerinde takım elbise siyah saçları geriye taranmış, kapkara gözler yanmış koyu bir ten. Karizma tavan görünce bakıyorsun ister istemez ve yaklaştığında bu da kim demiyorsun aura inanılmaz. Yanıma geldi ve
-Kaç yaşındasın? dedi. Döndüm baktım ne yabancıladım ne de kim bu demedim gülümsedim o da gülümsedi bembeyaz dişler...
-Yirmi yaşındayım.
-Yirmi ne güzel bir yaş.
-Evet ben de çok seviyorum.
-Adın ne?
-Marin?
-Burada mı oturuyorsun?
-Taksimde meydana yakın.
-En güzel yaştasın keyfini çıkart.
-Çıkartıyorum.
-Hep yirmi yaşında kalmak ister miydin Marin?
-Evet çok isterdim.
-Kim istemez ki? İyi günler Marin.
Başını hafifçe eğip selamlayıp gitti. Arkasından öylece baktım çünkü baktırıyordu. Çingene bir çalgıcı gibiydi ama baktırıyordu o karizmayla o ses tonuyla o kendine güvenle o gülümsemeyle. Birkaç gün sonra rüyamda bu adamı gördüm etrafımdaki binalar yanıyor heryer alev almış ben bu adamın yanında duruyorum onun görevlisi gibiyim o zaman anlıyorum bir tür iblis ya da şeytanın ta kendisi olduğunu. Etrafında ona lanetler okuyan din adamları var birileri de su atıyor üzerine "Yanmıyor musun?" diyorum tam bu sırada eli alev alıyor eline üflüyor ateş bir anda sönüyor "Yanarım ama çabuk sönerim" diyor o karizmatik duruşuyla ben de yanında böbürlene böbürlene duruyorum.
Bu sadece bir rüya o da sadece bir adam elbette şeytanla anlaşma yaptığımı falan sanmam şeytan ne yapsın beni ne alsın benden ama bu rüya ve bu söz hep aklımda kaldı. Ben de dışarıdan bakınca bu karizmatik Şeytan gibiyim bana sular atıp lanetler okuyor hayat çoğu zaman ve inanın ben de yanıyorum sadece çabuk sönüyorum ondan fazla iz kalmıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kimler Geldi Kimler Geçti

   Kimler Geldi Kimler Geçti… Benim hayatımdan değil oralara hiç girmeyelim.   Netflix’teki diziden bahsediyorum. Serenay Sarıkaya’nın Leyla...