İster nostaljik deyin ister geri kafalı, ister hayal perest, ister isterik... Ben 90'larda kendimi, bedenimi, dünyayı ksaca her şeyi keşfetmeye başladım. her şey yeni ve dıokunulmamıştı. Erkek arkadaş nedir yeni anlıyordum, hayallerim vardı hayal ötesi. Sonra bir gün televizyonda onu gördüm. "Vahşi Orkide"nin peşindeydi. O bakış, o çapkın gülümseme, o masum ama her günaha davet edebilecek güçteki yüzü...
Mickey Rourke... Bulduğum her fotoğrafını biriktirdim. Beni okul çıkışında gelip motorunun arkasına attığını hayal ettim. Uyurken beni izlediğini, uyandığımda onu odamda bana bakarken bulduğumu tıpkı vahşi orkide de olduğu gibi. Ya da onunla ben, delice bir dokuzbuçuk hafta geçireyim, üzerime ne isterse döksün istedim.
Beni şeytanın elinden çekip alsın, kendi şeytanına sunsun. Benim için ağlasın, o dövmeli güçlü kollarıyla beni sarsın, Carre Otis'le değil benimle evlensin. Benim için boks yapsın ama bu kez o güzel suratını dağıtmasın, kullandığı uyuşturucularla her gün biraz daha yakışıklılığını kaybetmesin, benimle benim hayalimdeki gibi kalsın istedim.
Çılgınca fantazilere alıştırsın, beni bağlasın, ellerimi, gözlerimi, sonra dudaklarıyla beni benden önce keşfetsin istedim. Doksanlarda en çok Mickey Rourke gibi birini istedim, ya da ben Amerika'ya zamanında gidip ona yetişebilmek, olmadı... ben büyüdüm, o yaşladı, yaşlandıkça eski halinden eser kalmadı. Ama biliyordum o yıkıntının içinde benim hayran olduğum, hayallerimde her duyguyu her hazzı sonuna kadar yaşadığım adam vardı. Bana şimdi de 90'ların Mickey Rourke'u lazım, insanı günaha sunan, acıktıran bakışı ve gülüşüyle ayaklarımı yerden nefesini göğsümden kesip alacak, hayatı, kendimi yeniden keşfetme isteği uyandıracak bir Mickey Rourke hatta mümkünse 90'lardaki halinin kendisi, hadi kapatıyorum gözlerimi uyandığımda odamın bir köşesinde bana bakarken bulayım onu olur mu?
Mickey Rourke... Bulduğum her fotoğrafını biriktirdim. Beni okul çıkışında gelip motorunun arkasına attığını hayal ettim. Uyurken beni izlediğini, uyandığımda onu odamda bana bakarken bulduğumu tıpkı vahşi orkide de olduğu gibi. Ya da onunla ben, delice bir dokuzbuçuk hafta geçireyim, üzerime ne isterse döksün istedim.
Beni şeytanın elinden çekip alsın, kendi şeytanına sunsun. Benim için ağlasın, o dövmeli güçlü kollarıyla beni sarsın, Carre Otis'le değil benimle evlensin. Benim için boks yapsın ama bu kez o güzel suratını dağıtmasın, kullandığı uyuşturucularla her gün biraz daha yakışıklılığını kaybetmesin, benimle benim hayalimdeki gibi kalsın istedim.
Çılgınca fantazilere alıştırsın, beni bağlasın, ellerimi, gözlerimi, sonra dudaklarıyla beni benden önce keşfetsin istedim. Doksanlarda en çok Mickey Rourke gibi birini istedim, ya da ben Amerika'ya zamanında gidip ona yetişebilmek, olmadı... ben büyüdüm, o yaşladı, yaşlandıkça eski halinden eser kalmadı. Ama biliyordum o yıkıntının içinde benim hayran olduğum, hayallerimde her duyguyu her hazzı sonuna kadar yaşadığım adam vardı. Bana şimdi de 90'ların Mickey Rourke'u lazım, insanı günaha sunan, acıktıran bakışı ve gülüşüyle ayaklarımı yerden nefesini göğsümden kesip alacak, hayatı, kendimi yeniden keşfetme isteği uyandıracak bir Mickey Rourke hatta mümkünse 90'lardaki halinin kendisi, hadi kapatıyorum gözlerimi uyandığımda odamın bir köşesinde bana bakarken bulayım onu olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder