Soru ve yorumlar için madammarin@gmail.com

31 Aralık 2018 Pazartesi

90'ların Özgür Yılbaşları vs 2010'ların Yasaklı Yılbaşları

 Bir okurum bize 90'ları anlatsana Madam yazmış. X kuşağı mı Y kuşağı mı ne deniyorsa 90'larda ve sonrası doğanlar elbette 90'ları hatırlamıyorlar. Onlar teknolojinin palazlanmaya başlayıp, insanlığı yuttuğu çağda doğdular. Aslında hepsini ayrı ayrı yazı yapacaktım ama bir yazıda toplama kararı aldım. Bugün yeni yıla giriyoruz yani 31 Aralık geçen haftadan bu yana yaşadıklarımı ve gördüklerimi yazmaya başlıyorum. Koltuklarınıza yaslanın, çayınızı, kahvenizi unutmayın.

Yönetmen bir arkadaşımın gerilim-psikolojik denemesi olan bir Türk filmine Nuri'yle gittik. Dedim ki hafta içi gündüz sinema sakin olur, rahat rahat izler yorumumu yaparım. Sakin derken yanılmamışım küçük bir salonda oynatılan filmde bizim dışımızda bir çift daha vardı ve belli ki filmi izlemeye değil nasılsa bu saatte bu filme kimse gelmez diye orada rahatça oynaşmaya gelmişler. Ben bunu arkadaşımın emeğine hakaret saydığımdan arkalarına gidip oturdum ama Nuri git yanlarına otur bari gel şuraya dediğinden daha kenara bir yere ama yine arka hizalarına oturduk. Bunlar da acayip rahatsız oldu tabii. Dönüp baktılar başka film mi bulamadınız diye, ben de onlara gidin günlük ev tutun biraz daha fazla verin rahatça sevişin, bunun için sinemaya mı gelinir, 90'larda mıyız? Bakışı attım. Nasıl bakıştı artık varın siz tahmin edin. Evet 90'larda çiftler rahatça öpüşmek ve elleşmek için sinemaya giderdi bence artık bu da tarihe karıştı. Dediğim gibi günlük evler var ve sinemada oynaşmaya uğraşmaktan çok daha kolay ve kullanışlılar. Filmi vermişler küçücük bir salona bir de nasılsa buna kimse gelmez diye ısıtmayı açmamışlar film boyunca bildiğin dondum. Baktım sevişmeye gelen çift de yan yana santor çivisi gibi kıpırdamadan duruyorlar, bizim yüzümüzden sanmayın kesinlikle soğuk etkisi bu, kıpırdayacak halleri kalmamış. Film bitti bu arada Bakırköy'deyiz hem alış veriş yapar, hediye bakarız, hem de piyango bileti alırız dedik. Nimet ablanın sırasına girdik. Bana kalsa o kadar beklemem de Nuri çok inanır buranın uğuruna neyse bekliyoruz yanımıza iki tane sakallı uzun elbiseli tuhaf adam geldi. Bunları etrafta sıkça görmeye alıştık artık malum biz Müslüman ve gerici bir orta doğu ülkesiyiz ama bunlar bir de insanların hareketlerine karışma hakkını kendilerinde bulan tuhaf tipler olduklarından eyvah dedim al sana olay. Adamlardan biri Nuri'ye kardeşim ölümün gelmesi sana piyango çıkmasından daha yüksek ihtimal dedi. Nuri den akıllıca ve bilgece bir cevap beklerken ay sana ne be defol git başımdan, çocuk s.kip gebertseler çıtınız çıkmaz bizim piyangomuza taktınız bu yıl da." şeklinde bir cevap gelince adamlar da ben de bir adım geri attık. Adam anladı ki Nuri'ye bulaşılmaz bana döndü. "Hanım abla bak sen alma bari hem günah hem de çıkmaz çıkmaz." dedi benim önümde iki seçenek vardı ya ben de çirkef olacaktım ki Nuri çıtayı baya yukarı çekmişti ya da bunları hiç kaile almayacaktım çoğu insan da öyle yapıyordu. Ayrıca bana piyango değil ama şans topu çıkmıştı malum para parayı çeker hesabı. Ben cevap vermedim sıra da bana geldi bu hala kulağımın dibinde bıt bıt ötüyor, hepsini ver dedim gişedeki görevliye. Tam beş seri aldım, her yerim piyango bileti dolu sanki satıcı gibi gişeden ayrıldım ve kenarda çantama doldurmaya başladım. Gişedeki birkaç kişi beni alkışladı bazıları da bize kalmadı ama ya diye bıtbıtladı ben de parasıyla değil mi istediğim kadar alırım dedim, yürüdüm gittim. Sarıklı tipi kayıklar da ben hepsini alınca bana daha fazla bir şey söylemediler zaten Nuri bunlara ters ters bakıyordu yaklaşmak istemediler. Seneye bakalım neye takacaklar ah tabii çam ağacı almayın evinize komayın, üzerine süs takmayın günaaaah derler ama damacanalara, hayvanlara, çocuklara hallenirler. Karışmayın kimseye, insan olun, vicdanlı olun ki beraber yaşayabilelim. Bunları kim sokaklara salıp para veriyor acaba? İşte bu tiplerden doksanlarda asla olmazdı, hele ki şimdi yaptıklarını o zaman yapmaya kalksalardı, dayak yer, aşağılanır ve kovalanırlardı. Şimdi onlar değil biz onlardan çekiniyoruz resmen. Neden 90 ları özlüyorum alın bir sebep daha size.

Ben 90larda ilk-orta okul ve sonlarında lisedeydim, okulda da yılbaşı kutlanırdı o zamanlar yasak yoktu ve kura çekilir herkes birbirine hediyeler alırdı. Ne kadar sıcak ve sevimli bir adetti. Neden günah olsundu neden yasaklansındı? Ama bu zamanda yasaklandı.

Televizyonlardaki yılbaşı programları bile biraz abartılı ve özenti olsalar da daha sıcaktı. Şimdiki gibi tek kişi medya patronu kıvamında herkesi tek eline almamıştı, o zaman daha özgürdü sanat, yalakalık bu kadar ayyuka çıkmamıştı. Hele klipler, açın izleyin 90'lar kliplerini aşk, aşk gibi anlatılırdı, sevişme de olur öpüşme de, o yasak bu tahrik unsuru diye her şeye karışılmazdı. Gemiler diye bir klip vardır Orhan Atasoy'un açın izleyin ve bana dürüstçe söyleyin şimdi kimin bir tarafı yer öyle bir klip çekmeye? zaten çekse ne olur yayınlanmaz ki. Evet, teknoloji yoktu o zamanlar, ünlüleri tvden, dergilerden, sinemadan izlerdik. Haklarında fazla bir şey bilmez, bize gelenle idare ederdik. Şimdi bildik ne ne oldu? Hepsinin ne mal olduğunu öğrendik, onlar da gözümüzden düştü.

Aşk da başkaydı 90'larda. Beklerdik, gelmesini, camın önünden geçmesini, küçük notlar yazıp göndermesini, yeni çıkan cep telefonunun mesaj sesini. ( Benimki yeşil motorolaydı, tombik ve antenli, çok da tatlı bir mesaj sesi vardı ciricik ciricik diye. Hoşlandığım çocuk yazınca havalara uçardım.) Ne anlık fotoğraf gönder vardı ne de görüntülü konuşma, siyah beyaz o ekrandaki harflerle yaşardık aşkı da, heyecanı da, hüznü de. Ergendim ben daha ama çoğu şeyin de farkındaydım. 2000 den sonra 2001 geldi ya bir şeylerin bittiğini anladım. 90'larda ne kadar mutluydum dedim şimdi sanki pembeden griye geçtik. Ben üniversiteye başladım, yine keyfim yerindeydi ama sona yaklaştığımızın da farkındaydım. Sevgilimle öpüştüğümüzde öfkeyle bakan gözler çoğaldı, şimdi kızan, bağıran saldıranlar var ya işte o zamanlar onların temelleri atıldı. Nereye doğru gidiyoruz bilmiyorum da umarım 2010 lar ne güzeldi şimdi her şey yasak, kıyafetler tuhaf, sarıklar mecburi dediğimiz bir döneme hiçbir zaman gelmeyiz.

Yeni yıla gelince, hep aynı şeyler söylenir, dilenir... Benimkiler de farklı değil, huzur, sağlık, bol para ve aşk olsun hepimiz için ama en çok en çok da özgürlük olsun. Mutlu Yılar hepinize, seviliyorsunuz...

He-man ve Atılgan gelse de bizi bu saçmalıklardan kurtarsa keşke.

9 Aralık 2018 Pazar

Şeyma Subaşı Acun Ilıcalı'yı Aldattı Mı?

 Şeyma Subaşı, Acun Ilıcalıaldattı mı? Konunun uzmanı Madam olarak yorumluyorum. Şunu belirterek başlayayım yazıma, aldattıysa aldattı kime ne? Kimseyi ilgilendirmez. Kimse de kimseyi yargılayamaz, yadırgayamaz. Konunun şahıslarını incelemeye geçmeden önce kadınlar neden aldatır onu konuşalım.

A-Kadınlar aldatır çünkü intikam almak ister. Siz kızdırmışsınızdır, aldatmışsınızdır, fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulamışsınızdır; aldatırlar. Ellerinden bu gelir, onlara göre en iyi intikam budur Hatta beraber oldukları yani intikam almak istedikleri erkeğin bir arkadaşı ya da yakınıyla aldatırlar ki canı daha çok yansın.

B-Başka bir sebep de kendisini önemli, değerli ve beğenilir hissetmek istemesidir. Bu biraz da içinde saklı olan aşağılık kompleksindendir. Zamanında yeterince güzel ve çekici bulunmamış kızımız biraz serpilip, talep almaya başlayınca bu gelen talepleri kaçırmak istemez ve beğendiklerini değerlendirir. ( Kadınların yüzde 80 civarı bu yüzen aldatır.)

 C-Diğer sebep aşktır... Ona söylenecek söz yoktur aşk gelince mantık da kural da tanımaz, kadın aldatır, aşık olduğu adam ona sahip çıkarsa onunla yoluna devam eder, çıkmazsa ya yalnız kalır ya da aldattığı adama kös kös geri döner.

Gelelim Şeyma Subaşı durumuna. Eğer Acun Ilıcalı'yı söylendiği gibi Çağatay Ulusoy ile aldattıysa, bu aldatma B grubu aldatmaya dahildir. Malum Şeyma Subaşı, ünlü, başarılı ve çok güzel değildi. Acun Ilıcalı ile ilişki yaşamaya başladıktan sonra hayatı da kendisi de değişti. Bu değişimi kaldırabildi mi? Ağır mı geldi? Her gün İnstagramda ne kadar mutluyum, tarzım, geziyorum dünyayı ohh mesajı vermek stress mi yarattı bilinmez ama etrafına bir sürü erkek topladığı kesin. Bu erkeklerden biri de Çağatay Ulusoy gibi yakışıklı ve ünlü olursa... tekrar hatırlayalım Şeyma eskiden olsa Çağtay'la selamlaşamazdı bile. Arkadaşız diyor velev ki doğru biz diğer ihtimal üzerine konuşuyoruz kusura bakma Şeyma. B şıkkını tekrar hatırlayalım, zamanında beğenilmemiş, geri planda kalmış, kompleksli kadınlar birden öyle adamların ilgisiyle karşılaşırlarsa karşı koymaz, koyamazlar. Ayrıca bunlarla beraber olurlarsa, yaptım canıma değsin aman aramızda kalsın demek yerine bunu herkes bilsin ve onları taktir etsin isterler. Daha doğrusu bakın bu adam beni beğendi ve benimle beraber oldu, beni tercih etti demek isterler. Bunu açıkça söyleyemeyecekleri için de instagramlarında o adamın vücudundaki dövmeyi yazı olarak paylaşırlar. Tesadüf de olabilir, ben aldatmıştır demiyorum ama B şıkkı diyorum, B şıkkı hiç şaşmaz...


Rengarenk Pejmürde Bir Madam ( Bu Halde Bile Talibim Çıktı)

 Dün sabah arkadaşlarımın ani bastıran ısrarı sonucu dışarıda kahvaltı yapmaya karar verdim. Baktım güneş sahte sahte gülümsüyor, ben de beni ısıtacak sandım ama yanıldım. İçimdeki ince badinin üzerine montumu geçirdim indim aşağıya. Kahvaltı yapacağımız yer evime çok yakın olduğundan yüzümü tokatlayan soğuğa aldırmadım sadece içeride yapalım mı kahvaltıyı dedim bizimkilere ama sigara içiyorlardı...Erkek tamam da sigara kokan kadın bence hiç seksi değil. Neyse dışarıdaki ısıtıcıya en yakın yerde oturdum ve kahvaltımı yaptım. Bizimkilerden biri dedi ki hadi şurada açılmış ayakkabıcıya da uğrayalım. Ayakkabı denilince benim de gözüm döner. Hadi bakalım dedik. Genelde evin etrafında sayılırdık İstiklal'e çıkmadık ama bildiğin dondum. İçime bir hırka bakayım dedim ne hikmetse her şeyi buldum ama bir hırka bulamadım. Sonra varlığını o ana kadar önünden defalarca geçmeme rağmen hiç fark etmediğim bir dükkana girdik. Dükkanın sahibi ellili yaşlarda bir adamdı. Dükkanda çaput vari örtüler, kıyafetler falan var ama sanki Türkler için yapılmış Hint kıyafetleri gibi yani benim hiç ilgimi çekmeyecek türden şeyler, o yüzden hiç fark etmemişim burayı. Bizim kızlar çaputlara hayran hayran bakıyor. Ay bundan örtü yaparım, bundan şal falan diye. Rengarenk örtüler işte, ben de bakmaya çalışıyorum ama nesine bakayım. Dükkanda ilgimi çeken tek şey kediydi, ben de onu sevdim. Üşüyorum.... Bunların duracağı yok, dedim en iyisi eve kaçayım ben. "Kızlar ben gideyim, yetiştirmem gereken işler var." "Olmaz daha sana göstermek istediğim bir yer var, hem biriyle tanıştırıcam." dedi içlerinden biri. Beni genelde yeni sevgilileriyle tanıştırıp, fikrimi sorarlar. malum bu konudaki ünvanım "uzman" ama ne uzmanıyım ben de bilmiyorum. Gördüm ki ben bizim hatunlardan kurtulamayacağım. Ağır grip olmak yerine hafif bir üşütmeyle atlatsam bari durumu diyorum. Öyle çıktım ki sadece içimdeki değil, altımdaki tayt da ince, titrediğimi belli etmemeye çalışıyorum etrafa. Çantamda yeni aldığım beremi buldum da kafama onu taktım. Kırmızı ucunda ponponu var çok tatlı bence ama altı şiş üstü kerhane miydi neydi öyle oldum. O söz öyle değil miydi yoksa? Ne bileyim aklıma bu geldi nedense. Neyse, dükkan sahibi amca yanıma geldi.

"Siz buraya gelmezdiniz hiç, şaşırdım görünce."
"Evet, hiç denk gelmedik." Dedim ne diyeyim şimdi sattığınız şeyler ilgimi çekmiyor mu diyeyim adamın yüzüne?
"O gün gerçekten çok üzüldünüz biz de bir şey yapamadık ama eşimle çok konuştuk ne yapsaydık acaba diye."
"Hangi gün?"
"Hani sevgilinizle burada kavga edip gittiniz ya."
Benim kafa hemen geri saymaya başladı ben kiminle bu dükkanda kavga etmiş olabilirdim ki. Haaa hatırladım Cihangirli Cihan'la beraber olduğum dönemde onun yine aniden bastıran kıskançlık nöbeti sonucu, önümüze gelen ilk dükkana dalmıştık. Sorun benim pantolonumdu ve inanın öyle açık maçık da değildi sadece yan tarafı dantelliydi ve küçük bir bölümdü. Ona takmıştı ama asıl derdi başkaydı, bana hükmetmek, egemenlik kurmak... Hatta buradan bu uzun şallardan almaya bile kalkmıştı bacaklarımı kapatmak için ben de kızmış, kabul etmemiştim. Amca onu hatırlamakla kalmamış bir de bana hatırlattı.

"Ha evet hatırladım ayrıldık biz geçmiş gitmiş önemli değil."
"O gün mü ayrıldınız?"
"Hayır ama o gün ayrılmalıydım aslında."
"Hayırlısı olsun hakkınızda."
"Oldu oldu böylesi daha hayırlıydı."
"Bir şeyler verelim size de."
"Tamam şal bakayım ben kalın olsun biraz."
"Hemen vereyim."
Adamın getirdikleri rengarenk ve dizime kadar inen örtülerdi yani aklımdaki şal fikri kesinlikle bunlar değildi ama daha fazla üşüyeceğime bari buna sarılırım dedim ve sarı, yeşil, kırmızı, pembe, mor ne kadar parlak renk varsa üzerine konmuş bir de desenlendirilmiş bir tür örtü alıp, sarındım. Benim kızlar bile onu almama şaşırdılar. Ne yapayım üşüyordum. Çıktık, kızlardan birinin beni tanıştırmak istediği kişiyi göreceğimiz yere gittik. Ben köhne bir kafe falandır diye düşünürken baya tarz bir yere geldik. Herkes şık falan ortam da şık ben içeride çingene falcı gibi rengarenk bir örtü ve kafamda kırmızı beremle kalakaldım. Oturduk bir masaya ben hala ısınamamıştım çünkü bu örtümsü şey o kadar da kalın değildi yine de ona sımsıkı sarılmıştım. Böyle üşüdüğümde en son Kıbrıs'ta bir otelde daha doğrusu kumar salonundaydım. Üzerime bir şey almamıştım ve güya yaz ayındaydık ama hem rüzgarlı hem de soğuktu, kumar salonu da klimalı olduğundan dondum, garsondan bana bir şey bulmasını istedim o da böyle bir örtü bulmuştu ama neyse ki o tek renkti sonra beni duyan bir centilmen ceketini vermişti ben de ona vermiştim... neyse bu başka bir konu.

Arkadaşın yeni sevgilisine şöyle bir bakayım da kaçayım dedim adam yanımıza geldi. Genç, yakışıklı ve bu mekanın ortağı. Ve asıl bomba beni bu adamla tanıştırmaya getirmişler. Beni kim bilir ne övdüler adama. Ben de karşısında rengarenk ve pejmürde halde oturdum. Havadan sudan, ne iş yaptığımızdan konuştuk. Sonra başıma saplanan ani ağrıyı bahane ederek oradan kaçtım. Eve geldim, hemen sıcak bir bitki çayı yaptım ve ısıtıcıyı sonuna kadar açtım. Kız arkadaşım aradı, adam beni beğenmiş. Hangi adam haaa öyle mi sebep? diyebildim. Benim için kendine has ve değişik demiş bir de moda anlayışıma bayılmış, böyle giyinen kadınları çok beğenirmiş, Hintli kadınlar gibi demiş. Beni hep salkım saçak, rengarenk giyinen bir kadın sandı ve o tarafımı beğendi. Baştan yanlış başlayacak bir ilişki işte. Başlayacağı falan da yok tabii.  Etrafındaki süslülerden farklı gördü o kadar, bilmiyor ki ben onlardan da süslüyüm ve sanırım fena halde üşüttüm.

Kimler Geldi Kimler Geçti

   Kimler Geldi Kimler Geçti… Benim hayatımdan değil oralara hiç girmeyelim.   Netflix’teki diziden bahsediyorum. Serenay Sarıkaya’nın Leyla...