İçimden yazmanın bile gelmediği bir dönemden geçiyorum, sanmayın ki sizi unuttum ya da artık yazmayacağım. Yazmak nefes almak gibidir benim için tabii ki yazacağım. Yara aldım, yaraladım, yaralarımı sardım, ayağa kalktım. hayat sürekli bir kavga edip, yere düşüp, toparlanma hali değil mi zaten. Çok şeyle uğraşıyorum; hastalanınca zaten zor olan bir kadın olan annemin ekstra zor oluşuyla ve bu durumun hayatımı zehir etmesiyle, ne yazık ki Yunanistan yangınında bir arkadaşımı kaybetmiş olmanın hüznüyle ( Yorgo değil, Stavros'un yakın arkadaşı, ben de tanıyordum.) Ayrılmaya çalıştığım ve benden ayrılırsan intihar ederim diyen sevgilimle (eder mi? Sanmam ama ya ederse?) Matureyle, gerçi bana karşı çok anlayışlı davrandı. Kaç kere aradı annemi sordu ama Kıvırcığın da geçmiş olsun dediğini öğrenince yine düşman moduna geçip beni işlere boğdu. Bir süredir freelance çalışıyorum, annem bende kalıyor, onunla ilgileniyorum çünkü. Malum istifa edersem ceza öderim, o da kovmuyor, böyle sürüncemeli bir durumdayız. Annem kızım ödesene ne kadarsa, paran mı yok diyor ama ben kendime bu yenilgiyi yediremediğimden ödeyemiyorum. Tatile bile çıkamadım, belki halamın yanına Karasu'ya kaçarım birkaç gün. Çocukluğumda çok kişiyi yutmuştu, hep kötü hatırlarım orayı bu yüzden ama dalgakıranlar yapılmış bakalım, belki boğulmayız. Sahi hayat için neden dalgakıran yok. Dalga dalga gelen sorunlar için olsa mesela da en azından hepsi bir anda gelemese.
O, her koşulda yazdı. Ben karşıma çıkan üç beş sorunda neden yazmaktan soğuyayım, inadına yazar, inadına yaşarım. Onun dediği gibi bir ortamda mutlu değilsem, belki hemen değil ama çok kısa bir sürede kaçar giderim. Güçlüyüm ve çok uzun süredir kendi kendime yetiyor, kendi ayaklarım üzerinde duruyorum. Ve inadına Kadının Adı Var. Bu kadınınki de Madam Marin-Marin Milas. Ne adımızı ne sesimizi ne yüreğimizi bastıramayacaklar! Huzurda uyu Duygu Asena üstat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder