Soru ve yorumlar için madammarin@gmail.com

30 Temmuz 2018 Pazartesi

İnadına Kadının Adı Var


 İçimden yazmanın bile gelmediği bir dönemden geçiyorum, sanmayın ki sizi unuttum ya da artık yazmayacağım. Yazmak nefes almak gibidir benim için tabii ki yazacağım. Yara aldım, yaraladım, yaralarımı sardım, ayağa kalktım. hayat sürekli bir kavga edip, yere düşüp, toparlanma hali değil mi zaten. Çok şeyle uğraşıyorum; hastalanınca zaten zor olan bir kadın olan annemin ekstra zor oluşuyla ve bu durumun hayatımı zehir etmesiyle, ne yazık ki Yunanistan yangınında bir arkadaşımı kaybetmiş olmanın hüznüyle ( Yorgo değil, Stavros'un yakın arkadaşı, ben de tanıyordum.) Ayrılmaya çalıştığım ve benden ayrılırsan intihar ederim diyen sevgilimle (eder mi? Sanmam ama ya ederse?) Matureyle, gerçi bana karşı çok anlayışlı davrandı. Kaç kere aradı annemi sordu ama Kıvırcığın da geçmiş olsun dediğini öğrenince yine düşman moduna geçip beni işlere boğdu. Bir süredir freelance çalışıyorum, annem bende kalıyor, onunla ilgileniyorum çünkü.  Malum istifa edersem ceza öderim, o da kovmuyor, böyle sürüncemeli bir durumdayız. Annem kızım ödesene ne kadarsa, paran mı yok diyor ama ben kendime bu yenilgiyi yediremediğimden ödeyemiyorum. Tatile bile çıkamadım, belki halamın yanına Karasu'ya kaçarım birkaç gün. Çocukluğumda çok kişiyi yutmuştu, hep kötü hatırlarım orayı bu yüzden ama dalgakıranlar yapılmış bakalım, belki boğulmayız. Sahi hayat için neden dalgakıran yok. Dalga dalga gelen sorunlar için olsa mesela da en azından hepsi bir anda gelemese.

Bugün de yazmazdım aslında da Duygu Asena'nın ölüm yıl dönümü. 30 Temmuz 2006 da kaybettik onu. Ne acımıştı içim, aklı havada bir kızdım hala ama onun kitaplarında nasıl da mutlu olurdum ve düşerdim derinliğine. Hatırlarım hiç bitmesin isterdim, bitmesin diye yavaş yavaş okurdum, sonra ne olduğunu merak etsem de. Aynada Aşk Vardı kitabıydı ilk okuduğum kitabı, üniversite de, on yedi yaşında bir kızdım. Çok beğenmiş, hatta ilk kez bir kızı öpmeyi merak etmiştim. Yaptım mı? Çok sonra, çok da sevmedim ama denedim en azından. Ben kitaplarındaki özgür ruhu sevdim, bir kadının istediği her ortamda, her kentte ve her yürekte özgür olmasını, kendi olmasını sevdim, buna özendim. Öyle de oldum, kendimi sevdim, kabul ettim, aşkı yaşarken kendimi ezdirmedim, sonunda başım dik kapıdan da, aşktan da çıkmasını bildim. En çok yazmayı sevdim onun gibi, en çok da bu uğurda savaş verdim, veriyorum. Erken bir vedaydı onunki, tüm vedalar gibi. Daha çok kitap yazardı, yazacaktı. Bayrağı biz devir aldık, müsaade ederse, biz yazıyoruz. Onun gibi güçlü, bağımsız, zincir vurulamayan kadınlar.  Bilmem bir gün ben de köşe yazar mıyım, benim de onunki kadar öncü, meşhur romanlarım, kitaplarım olur mu? Umarım olur, umarım o'na yaklaşırım ve bir gün bir evrende karşılaştığımızda bir imzasını alırım.

 O, her koşulda yazdı. Ben karşıma çıkan üç beş sorunda neden yazmaktan soğuyayım, inadına yazar, inadına yaşarım. Onun dediği gibi bir ortamda mutlu değilsem, belki hemen değil ama çok kısa bir sürede kaçar giderim. Güçlüyüm ve çok uzun süredir kendi kendime yetiyor, kendi ayaklarım üzerinde duruyorum. Ve inadına Kadının Adı Var. Bu kadınınki de Madam Marin-Marin Milas. Ne adımızı ne sesimizi ne yüreğimizi bastıramayacaklar! Huzurda uyu Duygu Asena üstat.

5 Temmuz 2018 Perşembe

Hadım Edilmeliler

 Bana bazen mail gelir. O kadar zor durumdadır ki bu mail sahibi adamlar düz duvara tırmanmaktadırlar. Çoğu da evlidir hani ama ya karıları hamiledir ya da artık karıları vermemektedir bunlara, istedikleri ilgiyi. Etrafta da güzel kadınları gördükçe, azarlar da azarlar ama o kadınlar bunlara bırakın vermeyi, bakmazlar bile. Ne yapsınlar? Escort tut bana ne dedim bazılarına. Escort tutmayı ben de bilirim diye diklendi o höt desem ezilecek tipsiz halleriyle. Paraları da yoktur bunların o da ayrı hesap ya neyse. Ha bir de dindar bunlar, kusura bakmayın, hiçbir kesime saldırma derdinde değilim, politika zerre umurum değil, hiçbirine de sempati duymuyorum beni tanıyanlar, takip edenler iyi bilir. Bu genelleme fazla bariz olduğundan yazmak gereği duydum. Karısı kapalı, kendisi namazında, muhafazakar kesimden, hatta sorsan şeriat gelsin de bu karılar kapansın mantığında tipler. neden mi? TAHRİK OLUYORLAR!!!! Bu adamlar düşen yapraktan, uçan kuştan, hayvandan, çarşaftan, kahve fincanından, damacanadan her halttan tahrik oluyorlar.

Bu gerçeği zaten biliyorsunuz, artık kabullenip bir de dalgaya aldığımız bu "tahrik oldum adamlar" ne yazık ki sadece dalga geçip unutulacak tipler değiller. TEHLİKELİLER! Tahrik oldu ya bir kere, hele ki yanından hoş bir bayan geçti de ona dokunamadı diye dellendi ya, ne bulsa, neye gücü yetse o kopasıca çükünü sokmaya çalışıyor. Bu aşağılık yaratıklardan da nasibini ne yazık ki hayvanlar ve çocuklar alıyor. Çoklar, sayıca da eylemce de çoklar. Yönetimden ötürü palazlandılar, şort giyme tahrik oldum dediler, saldırdılar. İçlerinde boşalamamış şiddet damarları var. Bu yüzden de sadece tecavüz etmiyor, ardından öldürüyorlar. Artık dertleri sadece cinsel açlık değil, o raddeyi geçtiler, hem boşalmak hem yok etmek istiyorlar. Öfkeliler! Bu güne kadar iç geçirip de dokunamadıkları her ten için öfkeliler, kin dolular, caniler, vahşiler. Etrafımızdalar! Beraber yolculuk ettiğiniz toplu taşıttalar, çocuklarınızı tatile götürdüğünüz köylerdeler! Her yerdeler!

Çok üzülüyorum. Masum canların bu adamların elinde heba olup ölmelerine çok üzülüyorum. Hele son gördüğünün bu pisliklerin yüzü olduğunu düşündükçe, bir de bunların kendilerini tatmin edip, ardından öldürdüklerini bildikçe kahroluyorum. O zaman diyorum ki Ey Tanrı bir zahmet eğil de bak aşağıda neler oluyor, madem yarattın, başımıza musallat ettin bu canileri, bari arada kontrol et, engel ol engel! Ama o da bir şey yapmıyor, masum kız ve erkek çocukları tecavüze uğrayıp, öldürülüyor.

Ne yapmak gerek?

Aman biz dikkatli giyinelim de bu mahluklar tahrik olmasın belki o zaman çocuklara saldırmazlar deyip kenara mı çekilelim. Çarşaf giysek eteğinin hışırtısından tahrik olur yine gücünün yettiğine sokmaya çalışır o kopasıca çüklerini bu şerefsizler. Öncelikle ceza idam değil. Evet etkili olur, yıldırıcı olur ama belki, gözleri dönmüş bu canileri hiç etkilemeyebilir de. Zaten içeride bunları öldürüyorlar. Siz sanıyor musunuz ki bir çocuğa tecavüz edeni hele ki öldüreni içeride yaşatırlar? Mümkün mü bu, elbette değil. Biz bilmediğimizden, görmediğimizden neden onları içerde besliyorsunuz diye kızıp duruyoruz. Olması gereken: hadım edilmeleri! Hadım şart ama bir masumun canını almadan önce, neden şort giydin tahrik oldum dediğinde, bir kadına toplu taşıtlarda, sokaklarda sürtündüğünde, zavallı hayvanlara tecavüz edip, yeltendiğinde, sapıklık ihtimali dahi olsa hadım edilmeliler. Hayvanlara şiddet gösterenler; beyinlerine artık çip mi takarsınız? Yüksek dozda elektrik mi verirsiniz, sağlam hasar alıp, bir daha zarar veremez hale getirilmeliler. Hatta düzenli olarak halk, psikolojik testlerden geçirilip, sapıklık ve şiddet eğilimli olanlar toplumdan uzaklaştırılmalılar. Black Mirror un bir bölümünde vardı ya insan engelleme, aynı onun gibi ne o diğer insanlara yaklaşıp görebilmeli ne de normal insanlar bu suçluları görebilmeli. Ve elbette çocuk katilleri ölmeli ama idamla değil, idam bir kez öldürür. Bu pislikler her gün ölmeli, beni öldürün diye yalvarmalılar ama son ana kadar yine ölmemeliler. Bilmem anlatabildim mi?

2 Temmuz 2018 Pazartesi

Köpekler Ve Suriyeliler Giremez

 Geçen Çarşamba kuaföre gittim ve saçlarımı boyattım. Artık sadece Çarşambaları gidiyorum çünkü kuaförde daha önce gittiğim adam o gün izinli, ben de diğerinden memnun kaldım ama önce ona gittiğim için beni görünce hemen o ilgilenmeye başlıyor. Diyemiyorum da sen çekil de Kadir ilgilensin, o senden çok daha iyi diye; durum böyle olunca da onun izinli olduğu gün gidebiliyorum sadece. Kuaförüm de çevrenin en sosyetik kuaförü bu arada. Ne görsem beğenirsiniz içeride? İki tane Suriyeli kadın! Amma ırkçısın Marin demeyin, öyle değilim. Bir tanesi çarşafımsı bir şeyle baştan aşağı simsiyah, diğeri de kapalı ama daha modern iki kadın, çarşaflı olan Türkçe biliyor, diğeri bilmiyor. Kafaları kapalı bunlar ne yaptırdı diyeceksiniz, oje sürdürdüler, ever evet oje. Eee ne var bunda Marin? Şu var: Bu ikisine oje sürüldü, sonra çarşaflı olan onu beğenmedi başka renk istedi, sonra diğer Türkçe bilmeyen de garargu buragu bir şeyler söyledi, onun da ojesi değişti. Bunlar ellerini sallaya sallaya dolanmaya başladılar. Ben de oturduğum yerden bunları izliyorum. Sonra Türkçe bilen tam da şu edayla seslendi "Beni boyayan kızı çağar, ben önceki rengi geri istiyorum gelsin sürsün hemen!" Çalışan kız tüm kibarlığıyla geldi ve bu kaba Suriyeli kadının isteğini yerine getirdi. Bu yine ellerini sallaya sallaya dolandı. Benim saçlarım boyalı, tam da kasanın yanında bir yerde oturuyorum. Kadınlar, ojelerinin kuruduğuna emin olduktan sonra gitmeye karar verdiler, geldiler kasaya. Tam emin değilim ama yüz küsur lira tuttu sanırım. Bunlar başladılar mı ağlaşmaya. Ay biz bunu veremeyiz diye. Kartları var uzatıyor Türkçe bileni, buradan yirmi çek, ben sana şuradan on vereyim kalanı sonra getiririm diye pazarlığa başladılar. Kasadaki adam da son derece resmi bir şekilde olmaz, şimdi verin dedi. Bu dedi yok veremem. Ee ne olacak? Bu konu böyle abartısız on dakika sürdü, benim saçımın yıkanma zamanı geldi, gittim, yıkattım, yerime döndüm; pazarlık hala sürüyor. O sırada şu cümleyi duydum "ama biz bu ülkede bedava yaşıyoruz sen niye bu kadar para istiyorsun bizden?" Haklı tabii bedavacı asalak istediği yere gelip, istediği hizmeti alacak ama para istenmeyecek ondan, buna alıştırıldılar. Bir şeyden de geri kalmıyorlar, sosyetik kuaförlere kadar geldiler. Bir de çirkinler tövbe tövbe anlatamam size.  Kasadaki çalışan polis falan demeye başladı, yani ya vereceksiniz ya da polisi arıyorum diyor. Ben de bildiğimden güzel ülkemin kanunlarını, polis gelse bunlara bir şey yapmaz, kuaför hatta içinde hizmet almakta olup, bunların parasını ödemeyen bizler suçlu durumuna düşeriz. Ben girdim devreye.
"Polisi aramayın, gerek yok."
"Ama Marin Hanım baksanıza ne yapıyorlar."
"Madem paraları yok, ojeleri de olmasın, çıkartın ojelerini, gönderin."
Türkçe bilen tipsiz de bana ters ters bakıyor.
"Ama olmaz öyle" Bir şeyler mırıldandı ağzı olduğu iddia edilen organından.
"Olur olur bak hem ojelerle abdest tutmaz sen dindar kadınsın oje senin neyine. Burası da zenginlerin kuaförü bir zahmet bir daha gelmeyin." Dedim, Çok bozuldu ama bir şey demesine fırsat olmadan, zaten bunlardan yılmış olan, oje süren kız geldi ve elindeki asetonlu pamukla parmaklarına saldırdı. Bu çekmeye çalışıyor, kız birkaç tanesini sildi bazı parmaklar kaldı, tipsiz Suriyeli de bunu kendine kar saydı. Türkçe bilmeyeni bunlar olurken çoktan kaçmıştı.
Benim işlemim bitti, ödememi yaptım. Çıkarken de belki yanlış ama ikinci dünya savaşı filmlerinde sık karşılaştığım bir uygulamadan bahsettim.
"Bence kapıya köpekler ve Suriyeliler giremez! yazın tıpkı ikinci dünya savaşı zamanındaki gibi." Dedim.
"İyi fikir, ben bir daha gelirlerse içeri almayı düşünmüyorum zaten." dedi adam.
Not: Bu benzetmede isimlerini haksız yere kullanıp, hakaret unsuru yaptığım için tüm köpeklerden özür dilerim! Sizin asaletiniz çoğu insanda yok.

Kimler Geldi Kimler Geçti

   Kimler Geldi Kimler Geçti… Benim hayatımdan değil oralara hiç girmeyelim.   Netflix’teki diziden bahsediyorum. Serenay Sarıkaya’nın Leyla...