Soru ve yorumlar için madammarin@gmail.com

16 Haziran 2015 Salı

Büyük Penisin Laneti

 Belli periyotlarla görüştüğüm biri var. Nereden baksanız on yıldır tanırım. Tanışmamızda ilginç aslında o zamanki sevgilimin en yakın arkadaşıydı; ben sevgilime sinir olunca gözüme en yakın arkadaşı pek bir hoş göründü. Önce biraz da intikam hevesim yok değildi kabul ediyorum ama sonrasında hoşlanmaya da başladım. ilk yakınlaşmamızda bana ''benimki biraz büyük korkma'' demişti. Ben de bütün erkekler penis boyunu abartır ya hani pek aldırmamış ''korkmam'' demiştim. Görünce korktum evet ben bile ki ben baya büyüklerini gördüm; ben bile korktum.

Gerçekten büyüktü... Kalındı, uzundu. Sadece kalın, sadece uzun değildi, her ikisiydi. Çok dar olmayan bir vajinayı bile fena halde zor durumda bırakırdı. Onu görünce, hem ben bu işten nasıl yırtarım dedim hem de hemen o dağa tırmanıp zafer kazanmak istedim. Tırmandım da. Ağzıma alsam çenem kilitlenecek, üstüne otursam bağırsaklarım delinecek diye çekindim. Büyüklüğünden ve yaşadıklarından deneyimli arkadaşım canım yanmasın diye çok dikkatli ve yavaş davrandı. Benimki kendini zorlayıp, son limitlerine ulaştığında, ilişki de zevkli bir hale dönüştü. Ne çenem kilitlendi ne de organlarım dağıldı. Aldığım hafif acıyla karışık büyük bir hazdı. Ama onunla düzenli bir cinsel ilişki nasıl olur pek düşünemiyordum açıkçası. Her zaman değil, arada sırada görüşüyorduk. Böylesi daha iyi, daha zevkli ve bence daha sağlıklıydı. Geçenlerde kanser olduğunu öğrendim bu arkadaşımın, artık adına fuck body mi dersiniz, seks partneri mi dersiniz, arada takılınan arkadaş mı siz karar verin.

''Ne kanserisin?'' Dedim. '' Testis'' Dedi.

Aklıma ilk büyük penisin laneti sözü geldi. belki de nazar değmişti. Belki de hemcinslerinin haset enerjileri dokunmuştu. Ya da o kallavi şey toplara ağır gelmişti. Saçmalıyorum tabii bu durumun tıbbi bir açıklaması mutlaka vardır. Ben mi? Hayır hastanede ziyarete gitmem, geçmiş olsun dedim. Umarım iyileşir ne diyeyim yoksa kaybı gerçekten çok büyük olur.

İzmir'in Şortlu Bacaklarına Selam Ola

 İzmir kaçamağı her anlamda iyi geldi. Gezdim, içtim, seviştim... Kafamı dağıttım, yeni insanlarla tanıştım, İzmir'in rahatı benim de içimi rahatlattı. İstanbul da ne çok kaos varmış, ne çok soruna göğüs germişim bu kış meğer bunu anladım. Bazen uzaklaşmak gerek. İzmir'in şortlu bacakları, rahat ve güler yüzlü insanları arasında kendime geldim mi geldim. Çapkınlığa bile heveslendim ki halim yoktu İstanbul'da değil birinin bir yerlerini kaldırmak kolumu bile kaldırmaya.

İzmir iyiydi de bir süre sonra evimi özledim tabii. Evim de rahat, evimde de çapkınlık yaparım eve atarım birilerini yani. Evimde de rahatlarım, değişiklik iyi geldi ama şimdi hayata sarılma ve saldırma zamanı. Bir yayın evi yazdıklarımla ilgileniyor. Ben zaten meslek olarak yazı işinde olduğumdan çok değişik yerlerde de yazıyorum. Madam Marin benim rahatlama ve itiraf yerim aslında ama onlar direk Madam'ın yaşadıklarını yazmamla ilgilendiler ben de bir düşüneyim dedim. Hayatıma dışarıdan bakmam gerekti. Dışarıdan bakmadan yazamam kendi gerçeklerim de olsa. Hayatım: Hımm ilginç sayılır kimine göre bana göre normal. Seksi mi? Belki bana göre değişken, biraz depresif, çokça agresif. Aşk: Hiç işim olmaz ama kazara içine düşüp hoop bir yanlışlık oldu diye kalktığım olmadı değil. Duygusal gel-gitler olmadan yazmak da yaşamak da yavan kalır sonuçta. Rahat, kafasına göre yaşayan, pek etrafa, kurallara, yasaklara aldırmayan, gerçek dostları olan, iyi yazan ve sıkça birilerinin yazıldığı bir kadınım işte. Küçük ayaklarının üzerinde dengede durmakta zaman zaman zorlanan ama başaran. Aman neyse blogda yazdıklarımdan zaten roman çıkar. Yaşadıkça yazıyorum yazdıkça yaşıyorum. Hoş geldim...

5 Haziran 2015 Cuma

Düştüm ( Ey Halkım Unutma Beni ) Ama Kalkıyorum

  Bazen insan görünmez olmak ister. Kimse onu görmesin, o kimseyi görmesin, tanıyanlar tanımasın, yenileriyle tanışmasın, kimse nasılsın? diye sormasın ister. Çünkü buna verecek iyi bir cevabı yoktur, kötüyüm de demek istemez.

Gururludur, mağrurdur, güçlü kadındır, güçlü kadın profili çizmiştir etrafında; başını eğmek istemez. Düştüm diyemez. Yenildim hiç demez. O yüzden saklanır, saklanır ki unutsun, unutulsun.

Dip görmeden yüzeye çıkılmaz. Bilir bunu, dibe iyice batar, burnunu sürter de sürter. Kimseye görünmeden ağlar, yenikliğine doyar bir süre. Evet, bu süre kaybedişinin, yenilişinin süresidir. Acır da acır kendine.

Peki sonra? Saklandığı yerde güçlenir. Yavaş yavaş toparlanır. Ağlamaz, üzülmez, kendine acımaz. Demek ki böyle olması gerekiyormuş der. Benim için en iyisi buymuş demek. Düştüğü yerden yavaş yavaş kalkar. Görüşmediği, saklandığı kişilere selam verir olur. Hatta sorularını cevaplar en cesurundan.

Evet der; ben düştüm ama şimdi kalkıyorum. Daha güçlüyüm, daha cesurum. Ben yılmam bunlardan evet düşerim, evet yıkılırım ama yeniden daha da güçlenerek kalkarım. Ben kadınım, ben cesurum, ben güçlüyüm ben Madam Marin'im. Hep aklımda bir söz uçuştu düştüğüm sıralarda '' Vurulduk ey halkım unutma bizi.'' Siz de beni unutmadınız biliyorum. İşte döndüm buradayım, Ben de sizi özledim. Bana ne mi oldu? Size ne işinize bakın siz iyiyim geçti geldim işte daha ne. Yeni yazılarımı bekleyin. Öpüldünüz...

Kimler Geldi Kimler Geçti

   Kimler Geldi Kimler Geçti… Benim hayatımdan değil oralara hiç girmeyelim.   Netflix’teki diziden bahsediyorum. Serenay Sarıkaya’nın Leyla...